Vasco da Gamanın, 1498’de ümit Burnu’nu dolaşarak Hint yolunu keşfetmesinin ardından, Portekizliler Hint Okyanusu’nda hızla sömürge arayışına girdi. 16.Yüzyıl başında Portekiz deniz gücü, Hindistan Yarımadası, Malaka, Endonezya, Borneo ve Sumatra bölgesini etkisi altına aldı. Ancak Portekizliler gelene kadar, bölge ticaretini elinde tutan Müslüman devletler direnişini sürdürdü. Bu devletler, Portekiz istilasına karşı. 1500’lerin başından itibaren Osmanlı devletinden yardım istediler. Osmanlı Kızıldeniz’de kurduğu donanma ile Portekiz hakimiyetini kırmaya çalıştı. Ancak, mesafenin uzaklığı ve Hint adalarındaki bazı ülkelerin sürekli taraf değiştirmeleri, Osmanlıların başarısını engelledi.
Bölgedeki Müslüman devletler arasında en güçlüsü, Sumatra Adası’nın kuzeyinde bulunan Açe sultanlığıydı. Açe Devleti Portekiz yayılmacılığına karşı inatla direniyor, Hatta bölgedeki Malaka yarımadası gibi bazı kritik noktaları geri almak için seferler düzenliyordu.
1540’larda Açe Sultanı Alaeddin, Osmanlı devletinden destek almak için ilk kez İstanbul’a elçi gönderdi. İstanbul’a 1547’de gelen Açe elçisi, Kanuni Sultan Süleyman’a nadir hayvanlar, tütsüler, kıymetli eşyalar ve köleler sundu. Bu elçinin talebi üzerine, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Açe’ye bir miktar yardım gönderildi. 1564’te de yine Açe elçisinin talebi üzerine, Osmanlı temsilcisi Lütfi bey ile birlikte Açe’ye top döküm ustaları ile gemi yapımcıları ve askeri mühimmat gönderildi.
Açe sulatanlığı’nın Osmanlı devletinden asıl büyük yardım talebiyse,1566’da oldu. Açe Sultanı Alaeddin, elçisi Hüseyin ile Kanuni Sultan Süleyman’a bir mektup göndererek Portekiz saldırılarına karşı askeri destek istediğini yazdı. Ancak Elçi Hüseyin İstanbul’a geldiğinde Kanuni Sultan Süleyman, zigetvar seferindeydi. Bu nedenle İstanbul’da uzun süre beklemek zorunda kaldı.
Kanuni’nin bu seferin sonunda ölmesi üzerine, Osmanlı tahtına II. Selim oturdu. Sultan II. Selim, Açe elçisine büyük ilgi gösterdi. Elçi Sultan Alaeddin’in gönderdiği mektubu sundu. Açe sultanı mektupta, kendisi Osmanlı’nın ve padişahın kulu olarak gördüğünü, yemen ve Aden Berlerbeyi’nin dostu olduğunu anlattı; bölgedeki Osmanlı nüfusundan bahsetti. Mektup yardım gelmezse Müslümanların yok olacağı anlatılıyordu: “Yardım etmezseniz mahvoluruz ve hacıların yolu da Portekizliler tarafından kesilmiş olduğu için Müslümanlara büyük zarar olur. Lütfen kale dövecek toplar gönderiniz. Açe sizin köylerinizden biridir. Ve bende hizmetkarlarınızdan birisiyim. Biz Lütfi bey ve arkadaşlarından çok memnun kaldığımız için onların tekrar bu tarafa gönderilmesini rica ederiz. İhsan ettiğiniz topçular selametle bu tarafa gelmişlerdir. Ve onların yeri yanımızda çok yüksektir. Eğitim görmüş birkaç at ve hisar ve kadırga yapıcıları gönderilmesini rica ederiz.”
Sultan II. Selim, Açe sultanına 20 Eylül 1567 tarihli bir yanıt gönderdi. Yanıtta, Açe’nin isteklerini yerine getirmenin , Osmanlı padişahı için hem dini, hem de ananevi bir görev olduğunu belirtildi. Hemen ardından II. Selim silah ustalarını, askerler ve askeri malzeme ile birlikte 15 kadırgadan, 2 barçadan oluşan ve askerlerinin bir yıllık maaşı ödenmiş bir donanma göndermeye karar verdi. Süveyş kaptanlarından Kurdoğlu Hızır reis, donanmaya komuta etmek üzere atandı ve Mustafa Çavuş adındaki bir Türk elçisinin eliyle Sultan Alaeddin’e verilmek üzere bir mektup hazırlandı.
II. Selim ayrıca yemen Beylerbeyi ve Mısır beylerbeyi ile Rodos, Aden ve cidde beylerine ferman göndererek Açe Elçisine at, alet ve bakır almak istediğinde hiçbir güçlük çıkarılmamasını, her türlü yardımın yapılmasını emretti.
Ancak tüm bu hazırlıklara rağmen, Kurdoğlu Hızır Reis komutasındaki Osmanlı donanması Açe seferine çıkamadı. Şüveyş’te donanmanın hazırlıkları devam ederken Yemende Zeydi İmamı Mutahhar isyan ederek Yemenin önemli yerlerini ele geçirdi. Açe ye gönderilmek için hazırlanan donanma da bu isyanı bastırmak için Yemen’e sevk edildi.
Osmanlı Devleti, donanmanın Yemen isyanının bastırmak için oraya yönlendirildiği haberini Mustafa Çavuş yola çıktığı için İstanbul’daki yardımcısı Perviz ile gönderdi. 15 Ocak 1568 tarihli bu fermanda, Yemen’de isyan çıktığından donanmanın bu sene tehir edildiği, durum normale döndüğü zaman seferin gelecek yıl gerçekleşeceği vaat edildi.
Ancak Açe sultanı Alaeddin sıkışık durumdaydı. Portekizliler art arda saldırılar düzenliyordu. 1570’te Portekiz kaptanı Luiz de Melle, 14 gemi ile Açe limanında bulunan 60 gemilik donanmaya saldırdı. Bu saldırı sırasında Açe prensi dahil 1200 Açeli öldürüldü. Açe sultanı Alaeddin, sonraki yıllarda İstanbul’a vaat edilen askeri yardımı talep etti. Sultan II. Selim , Açe sultanına bu elçilerle 1569 ve 1571’de iki mektup daha gönderdi ve Yemen, Kıbrıs, Tunus bölgelerindeki askeri faaliyetlerin bitirilmesinin ardından donanma yollanacağını bildirdi.
Ancak Yemen isyanı, Sinan paşa tarafından 1570 yılı sonralarına doğru tamamen bastırılmasına rağmen, bölgenin kontrol altına alınması birkaç yıl sürdü. Aynı yıllarda Osmanlı devleti Kuzey Afrika’ya seferler düzenliyordu. Kıbrıs ve Tunus seferlerinin de devamı üzerine Açe’ye gereken donanma gönderilemedi. Ancak Osmanlı devleti iki gemi ile harp malzemesi ve askeri sanatkarları Açe’ye gönderdi. Bu silahlar arasında Açe elçisinin II. Selim’e hediye olarak verdiği bir torba Sumatra biberine ihtaf edilmiş “ lada seçupak”(bir torba biber) adlı dev top da bulunmaktaydı. 1571’de Açe Sultanı Alaeddin’in ölümünün ardından uzun süre Açe’den Osmanlıya elçi gelmedi. 1574’de Osmanlı tahtına Deniz seferlerine girişmeyen III. Murat geçti.
Kaynak: Popüler Tarih Dergisi 2004 Ekim 50. Sayı Sayfa 22-26 (Kansu ŞARMAN)
Açe’ye giden Osmanlı ordusunun bir kısmı kendilerine tahsis edilen Bitai köyüne yerleşti. Buraya yerleşen Türk askerleri, Açe halkına askeri eğitim vermek amacıyla bir akademi kurdu. Askeri akademide, Açeliler’e top dökmeyi, kale yapmayı ve güçlü gemi yapımını öğreten ve askerlere savaş eğitimi veren Türk askerleri ayrıca Açe ordusunun da kurulmasını sağladı. Türk askerlerinden savaş teknikleri öğrenen Açeliler, uzun süre Portekizliler’e ve ardından Hollandalılar’a karşı mücadele verdiler. Özellikle sonraki yıllarda Sultan İskender Muda’nın Yeniçeri Ocağı’nı örnek alarak kurduğu sağlam ve güçlü ordu sistemi sayesinde, Açeliler uzun yıllar bu topraklarda kalmayı ve düşmanlarını yok etmeyi başardılar.
19.yüzyıl başında Açe Sultanlığı Portekizlilerin ardından Hollandalıların saldırılarına maruz kaldı. 1851 yılında Açe Sultanı İbrahim Mansur Şah İstanbul’a heyet gönderek Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir eyalet olmak istedi. Osmanlı Yönetimi bu isteği 10 yıldan fazla bir süre heyetler göndererek değerlendirdi. Sultan Abdülaziz’in bu konudaki isteğine rağmen Kırım Savaşı’ndan sonra güçlükle geliştirilen Avrupa politikasının bozulmaması için Açe’nin himaye talebi kabul edilmedi.
1873 yılında Açe Sultanlığı’nın Hollanda işgaline karşı Osmanlı Devleti’nden istediği yardıma ise Batılı ülkelerin baskısıyla ancak arabulucuk yapılabileceği şeklinde karşılık verilebildi. Bu aracılık talebi ise Hollanda tarafından reddedildi.
Açe’nin başkenti olan Bande Açe’ye 10 km uzaklıkta ki bu köyü ziyaret ettiğimizde köyün her yerinde Türk ve Türkiye etkisini görmek mümkün. Çoğumuzun hatırlayacağı üzere 26 Aralık 2004 senesinde meydana gelen Açe Tsunamisinde yaklaşık 280.000 kişi yaşamını yitirmiş ve bu tsunamide en çok zararı Açe görmüştü. Maalesef Bitay Köyü de bu felakette tamamen yıkılmıştı. Tsunamiden hemen sonra bölgeye gelen Türk yardım kuruluşlarının belkide tesadüfen karşılaştıkları bu köyü yeni baştan inşa etmeleri de herhalde kaderin bir cilvesi olsa gerek. Köyde bugün Kızılay’ın tsunamiden hemen sonra inşa ettiği 300’den fazla ev köy halkına sıcak bir yuva olabilmeyi başarmıştır. Her evin girişinde bir işlenmiş Türk bayrağı vardır ve köyün merkezinde yine Kızılay’ın restore ettiği bir Türk Şehitliği bulunmaktadır. Sokak isimlerinin dahi Türkçe olduğu bu köyde, Deniz feneri Derneği’nin yapımını tamamladığı bir camii de bulunmaktadır. Şehitliğin bakımını üstlenen Azimah Binti Abdul Aziz, dedelerinin Türk olduklarını ve kendilerini birer Türk olarak gördüklerini aktararak, ‘tüm çocuklarımız Türk destanları ve kahramanlık hikayeleri ile büyüdüler. Tsunami felaketi sonrası Türkler bize yine sahip çıktı, onların yaptıkları bu evlerde yaşamaktan büyük gurur duyuyoruz’ şeklinde konuşarak samimi duygularını aktardı. Deniz feneri Derneği’nin inşa ettiği caminin imamlığını yapan Ustaz Di Dahlan da, ‘Burada yaşamaktan ve Türk köyünün bir ferdi olmaktan gurur duyduklarını ve tsunami sonrası kendilerine sahip çıkan Türklere her gün dua ettiklerini’ belirtti.
Tabir-i caizse dünyanın öbür ucunda bir yerlerde, haritada dahi yerini bilmediğimiz bir coğrafyada, böyle bir Türk köyünün varlığı bizleri hem gururlandırdı hem de duygulandırdı. Allah ceddimizden ebeden razı olsun, şehitlikte yatan dedelerimizin mekanını cennet eylesin.
Kaynak: Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Tarih bölümü doktora öğrencisi Alaaddin Tekin yazısı
tusinamiyi başlatan depremin insan eliyle gerçekleştirildiği kanaatindeyim sıkı bir araştırma ile ortaya çıkacaktır.